Kişi Neden Çocukluk Travmalarını Tetikleyecek Biriyle Evlenir?
Romantik ilişkiler ve özellikle evlilik, insanın en derin psikolojik katmanlarını açığa çıkaran alanlardır. Birçok danışan, yetişkinlikte kendisini en çok yaralayan kişiyle neden evlendiğini, çocukluk travmasını tetikleyen bir partneri nasıl olup da seçtiğini anlamakta zorlanır. “Bile bile neden bu yola girdim?” ya da “Neden beni en çok zorlayan kişiye bağlandım?” gibi sorular terapinin doğal duraklarıdır.
Psikodinamik açıdan bakıldığında bu durum şaşırtıcı değildir; çünkü yetişkinlikte kurduğumuz ilişkiler, çoğu zaman çocuklukta öğrendiğimiz ilişki kalıplarının tekrarıdır. Bu psikoeğitim notu, çocukluk travmalarının neden evlilik seçimlerinde aktif rol oynadığını, kişinin nasıl olup da bu travmayı tetikleyen kişilere yöneldiğini ve bu sürecin altında yatan mekanizmaları anlamanıza yardımcı olmak için hazırlanmıştır.
1. Çocukluk Travması Evlilikte Neden Kendini Gösterir?
Evlilik, bireyin en savunmasız ve en gerçek hâliyle ilişkiye girdiği alandır. Günlük ilişkilerde saklanabilen ya da bastırılabilen duygular, evlilikte kaçınılmaz biçimde yüzeye çıkar. Çünkü evlilik:
Bu nedenle evlilik, çocukluk yaralarının en görünür hâle geldiği ilişkidir. Bu görünürlük, aynı zamanda neden çoğu kişinin travmasını tetikleyen bir partnerle evlendiğinin de temelini oluşturur.
2. Travmayı Tetikleyen Partnerlere Çekilmenin Psikodinamik Temelleri
a. Tekrar Zorlantısı (Repetition Compulsion)
Freud’un tanımladığı bu mekanizma, kişinin çocuklukta çözülememiş bir yarayı yetişkinlikte tekrar eden ilişkilere yönelme eğilimini açıklar.
Kişi bilinçdışı olarak şunu ister:
İronik biçimde, kişi çocukluktaki yarayı hatırlatan kişilerle evlenerek o yarayı nihayet onarmaya çalışır. Ne var ki aynı dinamikleri taşıyan insanlar aynı sonuçları doğurur ve döngü sürer.
b. Tanıdıklığın Çekiciliği
Psikolojiye göre “tanıdık olan güvenli gelir”. Öyle ki o anda tanıdık gelen şeyin sağlıklı olup olmaması önemli bile değildir.
Bir çocuk:
ebeveynlerle büyüdüyse, böyle bir ortamda büyüyen çocuğun yetişkinlikte bu özellikleri barındıran kişilere çekilmesi şaşırtıcı değildir. Zira bu kişilerle ilişki kurmak; o çocuğa, bilinçdışı düzeyde “ev gibi” hissettirir.
c. İçsel Çocuğun Partneri Ebeveyn Figürü Olarak Kodlaması
İlişkilerde en sık gördüğümüz mekanizmalardan biri aktarım süreçleridir.
Kişi farkında olmadan partnerini:
benzetir.
Partnerin yalnızca bir bakışı, bir geri çekilişi, bir sessizliği bile çocukluk yaralarını harekete geçirebilir.
d. Kendilik Değeri ve Şemaların Evlilik Seçimine Etkisi
Değersizlik, yetersizlik ya da sevilmeye uygun olmama şeması taşıyan kişiler, kendilerini bu hisleri hatırlatan partnerlere yöneltebilir.
Çünkü zihinde şu yanlış ama güçlü inanç vardır:
Bu şemalar, kişinin kimi çekici bulacağını bile etkiler.
e. Bağlanma Stilllerinin Rolü
Bağlanma teorisi, evlilik seçimlerinde önemli bir belirleyicidir.
Bu stiller farkında olmadan eş seçiminde etkili olur.
3. Kişi Neden Travmayı Tetikleyen Biriyle Evlenir?
a. “Bu defa iyileştireceğim” umudu
Kişi evlendiği partnerde çocukluktaki yarasını temsil eden figürü görür. Yetişkinlikte partnerle yaşanan çatışmalar, çocukluk deneyimiyle benzerlik taşıdığı için kişi bilinçdışı olarak şu motivasyonla hareket eder:
“Bu sefer sonuç farklı olacak.”
Bu umut, kişiyi travmayı tetikleyen birine bağlar.
b. Sağlıklı ilişki yabancı gelir
İstikrarlı, öngörülebilir, sevgi dolu bir partner, travma geçmişine sahip bir kişiye “tuhaf” veya “sıkıcı” gelebilir. Çünkü çocuklukta huzurlu bir ilişki modeli öğrenilmemiştir.
Beyin: “Bunu daha önce yaşamadım, demek ki tehlikeli olabilir.” diye düşünür.
c. Aile dinamikleri bilinçdışı şekilde tekrar edilir
Kişi farkında olmadan çocukluk evindeki rolleri yeniden canlandırır:
Bu roller tanıdıktır ve tanıdık olan çekicidir.
d. “Kurtarıcı” ya da “tamamlayıcı” ilişki fantezileri
Bazı bireyler çocuklukta aldıkları yaraları evlilikte “iyileştirici” bir deneyimle çözmeyi umar. Partnerin bu boşluğu dolduracağını, ebeveynin veremediğini vereceğini düşünür.
Bu durum, partner seçimini etkileyen güçlü bir bilinçdışı motivasyondur.
4. Evlilikte Travmaların Tetiklenmesinin Yaygın Örüntüleri
a. Yakınlık arttıkça kaygının artması
Kişi evlilikte bağlanma arttıkça “terk edilme”, “yetersiz kalma” ya da “reddedilme” korkularını daha yoğun hisseder.
b. Partnerin tepkilerinin çocukluk sahnelerini hatırlatması
Örneğin:
c. Aşırı duyarlılık veya aşırı geri çekilme
Kişi, ya tetiklendiği için aşırı hassaslaşır ya da çocukluğundaki savunma mekanizmasını sürdürür: kaçar, kapanır, küser, geri çekilir.
d. Sevilmek için çabalama döngüsü
Partnerin sevgisini hak etmek gerekir gibi hisseden kişi, bir çocuk gibi “sevilmek için çalışır”.
5. Bu Döngü Değiştirilebilir mi?
Kesinlikle evet. Travmaların tetiklenmesi kader değildir.
a. Farkındalık geliştirmek
Kişi, evlilikte tetiklenen duygularının aslında partnerden çok çocukluk hikâyesiyle ilgili olduğunu fark ettikçe güç kazanır.
b. Bağlanma örüntülerini adlandırmak
Kendi bağlanma stilini anlamak, ilişki içindeki tetiklenmeleri çözmenin en etkili yollarından biridir.
c. Terapötik ilişkiyi güvenli alan olarak görmek
Terapi, aktarım ve karşı-aktarım süreçlerinin güvenli bir zeminde çalışılması için eşsiz bir fırsattır.
d. Sağlıklı ilişkiyi öğrenmek ve pratik etmek
Sınır koymayı öğrenmek, ihtiyaçları ifade etmek, duygusal düzenleme becerilerini geliştirmek kişinin ilişki seçimlerini de dönüştürür.
e. Kendilik değerini yeniden inşa etmek
Kişi kendini değerli hissettikçe, travmayı tetikleyen partnerlere duyduğu çekim azalır.
Sonuç
Kişinin çocukluk travmasını tetikleyen biriyle evlenmesi bir “tesadüf” ya da “kişisel başarısızlık” değildir; psikodinamik olarak köklü bir açıklaması vardır. İnsan zihni, tanıdığı ilişki iklimine yönelir, yarım kalan hikâyeyi tamamlamaya çalışır ve çocukluk yaralarına benzer dinamikler içeren partnerleri çekici bulabilir.
Ancak bu döngü farkındalık, içgörü ve terapötik süreçle değiştirilebilir. Kişi kendini tanıdık acı yerine yeni ve sağlıklı bir ilişki modeline açtıkça, hem geçmişiyle barışır hem de gelecekte daha güvenli bağlar kurma kapasitesi geliştirir.


