Travma Sonrası Stres Bozukluğu (TSSB); travmadan sonra başlayan yoğun stres ve kaygının yanı sıra travmayla ilgili anıların gün içinde tekrar tekrar yaşanması ile karakterize olan ruhsal bir hastalıktır.
Günlük yaşamda bizi strese sokacak veya endişemizi artıracak pek çok olay yaşarız. Ancak bu olaylar çoğu zaman Travma Sonrası Stres Bozukluğu’na neden olmaz. Yani her zorlu olayı bu hastalığın tanımında geçen travma olarak nitelendiremeyiz.
Bir olayın bu hastalığa neden olabilecek travma kapsamına girebilmesi için kişinin; gerçekten veya göz korkutucu bir şekilde, ölüm ya da ağır yaralanmayla karşı karşıya kalması ve yahut da cinsel bir saldırıya uğraması gerekir. Ancak böyle bir durumu yaşayan kendisi olmasa da kişide Travma Sonrası Stres Bozukluğu meydana gelebilir. Öyle ki bahsi geçen olayları yaşayan kişilere doğrudan tanıklık edildiğinde ya da aile üyelerinin veya yakın arkadaşının başına böyle bir olay geldiği öğrenildiğinde de Travma Sonrası Stres Bozukluğu söz konusu olabilir. Bu hastalığın ortaya çıkmasına neden olan bir diğer travmatik olay da meslek gereği travmanın hoş olmayan ayrıntılarıyla çok sık ve yineleyici bir şekilde karşılaşmaktır. Bahsi geçen meslek gruplarına verilebilecek örnekler ise polis, asker ya da olay yerinde çalışan doktor, savcı, haber spikerleri veya kameramanlar gibi kişilerdir.
Hayır, etmez. Tabii ki bu tarz görüntülerin sık izlenmesi kişinin psikolojini olumsuz etkiler. Ancak salt bu nedenden dolayı kişi Travma Sonrası Stres Bozukluğu tanısı almaz.
Trafik kazası, cinsel taciz, cinsel tecavüz, deprem, sel, tsunami, savaş, canlı bomba gibi terör eylemleri, ağır yaralanmalar, bıçaklı saldırı, uçak kazası gibi ölüm riski taşıyan kazalar; bu konuda akla ilk gelen örneklerdendir.
Elbette vardır. Herkesin başa çıkmakta zorlanacağı stres düzeyi birbirinden farklıdır. Yaşanan travmanın Travma Sonrası Stres Bozukluğuna neden olabilecek bir doğada olması; bu hastalığın gelişmesi için gerekli olan tek unsur değildir.
Her travma herkes de aynı etkiye neden olmaz. Yani böyle bir travmadan sonra kimi kişilerde hiçbir semptom görülmezken, yaşanılanlar kimi kişilerde çok şiddetli ve dirençli ruhsal belirtilere neden olur. Bu noktada Travma Sonrası Stres Bozukluğu açısından risk faktörlerine değinmek gerekir.
Çocukluk çağı travmasının varlığı, kişilik bozukluğunun olması, maddi zorluklar, dinamik sorunlar, sosyal desteğin yetersizliği, kadın cinsiyet, hali hazırda başka bir ruhsal hastalığın bulunması, travmanın çok ağır olması, travmanın aniden ve beklenmedik bir zamanda yaşanması, travmanın niteliği nedeniyle o anda elden hiçbir şey gelmemesi, travmanın hala daha devam etmesi; bahsi geçen risk faktörlerinden yalnızca bazılarıdır.
Travma Sonrası Stres Bozukluğunun yaşam boyu görülme oranı %9 ile %15 arasında değişir. Ancak toplumun %5 ile %15’inin bu bozukluk açısından eşik altı belirtiler gösterdiği düşünülmektedir. Ayrıca hastalığın görülme sıklığı cinsiyete göre bazı değişiklikler gösterir. Örneğin kadınlarda TSSB’nin yaşam boyu görülme oranı %10 iken, bu oran erkekler %4 civarındadır. Bununla birlikte yaşanan travmanın cinsi, boyutu, şiddeti ve hala sürüp sürmediği gibi konular da kişide TSBB görülme ihtimalini değiştirir. Örneğin savaş gazilerinde, cinsel saldırıya uğrayanlarda veya doğal afet mağdurlarında bahsi geçen ihtimal son derece yüksektir.
Hasta çoğu zaman telaşlı, depresif veya panik hali içerisindedir. Normalde fark etmeyeceği uyaranlara karşı çok hassas olup, en ufak uyaranlara karşı aşırı tepki verir. Ayrıca anksiyeteden dolayı çoğu zaman yerinde duramaz. Yine yaşadığı kaygıyla ilişkili olarak el ve ayakta titremesi olabilir. Ancak kimi hastalarda duygu artışından ziyade duygu sığlığı görülür. Bu durumdaki hasta etrafında olup bitenlere karşı ilgisiz olup, genelde suskun, tepkisiz, isteksiz ve sessizdir.
Hasta yaşadığı olayı hatırladıkça sıkıntısı artar. Bu yüzden yaşadığı olayı hatırlatan kişilerden veya olayın yaşandığı yerden sürekli kaçınır.
Hastanın yaşadığı travmayla ilgili hafızası çok güçlenmiştir. Bu yüzden gün içinde olayın sevimsiz anlarını tekrar tekrar hatırlar, sanki olay yine gerçekleşiyormuş gibi hissedebilir. Bu durumun tıptaki karşılığı flashback’tir. Kimi zaman ise olayla ilgili bazı anılar veya olayın tamamı zihinden silinebilir. Bazense hastanın zihni karışabilir, şaşkınlığı dikkati çekebilir.
Hasta olayı yalnızca gün içinde değil uykuya daldığında da yaşar ve olayla ilgili kabuslar görür. Kabus görmemek için uyumak istemeyebilir veya kabuslar nedeniyle uykudan sık sık uyanabilir.
Hasta ufacık bir uyaranı bile çok şiddetliymiş gibi algılar, bu da hastada görülen irkilme, tahammülsüzlük ve öfke patlamalarını açıklar.
Olay sonrasında yalnızca anksiyete semptomları değil depresif belirtiler de yoğun olarak görülür. Örneğin hasta olaydan sağ kurtulduğu veya o an elinden bir şey gelmediği ya da daha dikkatli olmadığı için kendisini aşırı düzeyde suçlayabilir.
Öncelikle yaşanan travmanın yukarıda sözü geçen nitelikte olması gerekir. Ayrıca belirtilerin en az bir ay devam etmesi de şarttır. Bunun dışında kişinin travmayla ilgili yakınmalarının işlevsellik düzeyini belirgin olarak bozması da tanı koyulabilmesi için olmazsa olmaz bir unsur.
Evet. Kişinin hayat kalitesini derinden etkileyen bu hastalığın etkin tedavi seçenekleri vardır.
Travma Sonrası Stres Bozukluğunun tedavi seçeneklerini; medikal (ilaç) tedavi ve psikoterapi olmak üzere iki ayrı gruba ayırmak mümkündür. Her iki tedavi seçeneği de bu hastalıkta çok etkin ve etkili bilimsel yöntemlerdir.
Travma Sonrası Stres Bozukluğu olan hastalarda ilaç tedavisi olarak antidepresanlar kullanılır. Ayrıca kısa süreli olmak şartıyla antidepresanların yanında anksiyolitikler de tercih edilebilir. Buradaki amaç antidepresanların etkileri çıkana kadar hastanın kaygısını azaltmaktır. Kimi zamansa antidepresanlara ek olarak düşük doz antipsikotikler tedaviye güçlendirici olarak eklenir.
Psikoterapiler, Travma Sonrası Stres Bozukluğunun tedavisinde tercih edilen bir diğer sağaltım seçeneğidir. Bilişsel davranışçı terapi, dinamik yönelimli psikoterapi, aktarım odaklı terapi, kabul ve kararlılık terapisi bu amaçla kullanılan terapi türlerinden bazılarıdır.
Hangi hastaya hangi ilacın hangi dozlarda verileceği ve hangi hastanın hangi terapi türüne uygun olduğu vaka özelinde karar verilir. Çünkü her hastanın ihtiyacı olan motivasyonel destek, bilişsel hatalarının yoğunluğu, yaşadığı travmanın şiddeti veya oluş şekli, olgun olmayan savunma mekanizmalarını kullanma oranı bir diğerine göre önemli derecede farklıdır.